YENİ ANLAMLAR ÜZERİNDEN YÜZEY ARAŞTIRMALARI

İnsanı estetik bir varlık haline getiren duyuları “işitme” ve “görme” duyusudur. Diğer üç duyu çeşitli bilgileri edinmemize, yaşantımızı sürdürmemize ve zevk almamıza yardımcı olmaktadır. Ne var ki buna rağmen işitme ve görme diğer üç duyuda olmayan çok daha farklı bir işleve sahiptir. Diğer duyular gibi bilgiler edinmemize, yaşantımızı sürdürmemize yardım etmekle kalmayıp estetik hazı yaşamamızda aracılık yaparlar. Estetik hazın var olabilmesi, estetik olanın algılanması ile ilgilidir ve bu tamamen tinsel dünyamızın niteliği ile ilgilidir. Belirli bir duyarlılığı ve sanat kültürü olmayan “tin” herhangi bir sanat eseri karşısında haz alamaz. Estetik haz içeren tinsel duyunun yaşanabilmesi için öznenin belli bir süreç içinde eğitilmesi gerekmektedir ki bu konuda yol gösterici olan sanattır.

Estetik eşi benzeri olmayan büyüsel bir güçtür ve insan yaşantısına girdiği oranda insanı derinden etkileyerek hayatın her alanıyla yaşadığı toplumla, doğayla ilgilendirmeye yöneltir; kısaca bir söylemle insanı “insanlaştıran” bir olgu olarak gerekliliktir ve yaşantımız içinde vazgeçilmez olandır. Herhangi bir insanın estetik bir özne konumuna gelebilmesi, estetik tavır içinde bulunabilmesi için “estetik nesne”lerin  varlığına ihtiyaç vardır ve bunu da yüksek şekliyle varlık bulduğu alan sanattır. Dolayısıyla sanat insani olanı var edip ortaya çıkaran ve geliştiren bir olgu olarak uygarlık yolunda ilerleyen insanın hayatına anlam katan bir durum olarak karşımızda durmaktadır. O halde sanat çok önemlidir ve neyin sanat, neyin sanat olmadığını iyi bilmek, sanat eğitimini sevdirerek vermek, sanatın gelişimi için her türlü yolu açmak, sanatı toplumun her kesimine ulaştırmak gerekir.

Sanat Eserlerini Ziyaret Etmek İçin Tıklayınız..

Binlerce yıllık insanlık tarihine baktığımızda insanın sanatsız yapamadığını görürüz. Altamira ya da Lascaux mağaralarının duvarlarına yapılan resimler ve sonrasındaki gelişim süreci hem toplumsal hem de bireysel hayatımıza sanatın nasıl etki ettiğini açıkça göstermektedir. Sanatın insan hayatındaki bu etkisi vazgeçilmezliğinin arkasında yatan en önemli neden hep varolma isteğidir ve sanat bu isteği belli bir ölçüde karşılayan, zamanın yok ediciliğine karşı koyan tek olgudur. Yaptığımız bu tespit binlerce yıllık sanat tarihi doğrulasa da insanı sanatsal üretime iten asıl neden “yaratma güdüsü”dür. İçinde yaşadığımız dünyayı, çevresini kendisine göre kurgulamak isteyen insanın ilerlediği yolda bilimin önemi yadsınamasa da sanatın verdiği “haz”ın yarattığı özgürlük durumu yaratıcı güdüyü harekete geçiren ölümsüzlük arayışı olarak nitelendirilebilir. İnsanı “tanrısal özne” konumuna yükselten bu durum her ne kadar onu belli bir yere kadar ayrıcalıklı kılsa da sanatçı yaşadığı topluma karşı sorumlu olduğunu bilerek her zaman taşın altına elini koyabilen, risk alan, öncü olandır ve o nedenle sürekli olarak sistemle, iktidarla kavga içinde olmuştur. Her ne kadar günümüzde iktidarla işbirliği içinde olan, sistemin kullandığı “sanatçı”lar var olsa da, hayatın devingenliği içinde yok olup gidecekleri bilinen bir gerçektir ve sanatın tarihine baktığımızda her dönem aykırı olan, boyun eğmeyen yaşadığı toplumun ve zamanın sorunlarına el atanların olduğunu görürüz. O nedenle gerçek sanatı ve yaratıcısını yüreklendirmek, destek olmak görünürlüklerine katkıda bulunmak gerekir ki ODTÜ Sanat’ta 18 yıldır olduğu gibi bugün de bunu yapmaktadır.

Sanat yapıtı bir değerdir ve bu değer insana bağlı olarak oluşur. Sanat yapıtı ya da herhangi bir şey değerini insandan alır. Dolayısıyla değerin niteliğini yada ne kadar değerli olduğunu belirleyen insandır. Başka bir deyişle insanın kendisi yaşadığı çevre ile birlikte değerler topluluğudur ve insan çevresine değer yansıtan, değerlerle yaşayan bir varlık olarak doğadaki yerini almıştır. İnsanın kendinden sonra var ettiği en önemli değerlerden biri olan sanat yaratıcısı olan insanı yücelterek değerli kılmakta, hayata kattığı anlamı kendisine hatırlatarak gene olunun gözünde önemli bir yere gelerek daha da değerli olmaktadır. O halde sanat eseri çok önemli ve değerlidir. Onu bu denli önemli kılan ise içinde taşıdığı estetiktir. Bu bakımdan sanat toplumun her kesimi tarafından görülmelidir.

Sanat eseri bu kadar değerli ve önemli olmasına karşın gösterildiği müze, galeri, fuar vs gibi yerlere giden insanların sayısına baktığımızda son derece az olduğunu görürüz. Bunda sanatın kolay anlaşılamıyor olmasından daha ziyade devletlerin kültür-sanat politikalarının ve sanata verilen değerin yetersizliği ortaya çıkmaktadır. Sanatın gelişimi için devletin, yerel yönetimlerin, özel sektörün, ve eğitim kurumlarının iş birliği içinde çalışması, sanatı sevdirmek ve algılatmak için politikalar üretmesi, projeler geliştirmesi ve bunlara finansal destekler sağlaması gerekir ama gelişmiş ülkelerde bile bu yetersizdir. O nedenle farkındalık yaratma konusunda istenilen sonuca ulaşılamamaktadır.

Jung’a göre insanın psikolojik işlevleri duygu, durum, sezi ve düşünmedir. Yani insanın psikolojisi karşılaştığı dünya içeriklerine karşı (buna kendi dünyası da dahil) an içinde dört şekilde yanıt veriyor. Bu işlemler kimi durumlarda bir birleriyle zıtlık içinde bulunsalar dahi hepsi bir arada da işlevlerini sürdürebilir. Bu işlevlerin tümü farkındalık yaratır. Entelektüel bir yargıdan çok durum tespiti olarak belirtilen bu durum ODTÜ için yaptığımız sergide de kendini göstermektedir. Farklı coğrafyalardan ve kültürlerden gelen, farklı eğitim alan ve içinde yaşadığı dünyayı farklı olarak algılayıp yapıt ortaya çıkaran sanatçıların izleyiciyle kurduğu yada kurmak istediği diyaloğu farkındalık yaratma çabası olarak söyleyebiliriz.

Dış dünyadan tümüyle bağımsız olan bir öznel süreç olarak duygu bir çeşit yargılamadır. Öznel bir kabul ya da reddetme, sevme ya da sevmeme gibi net bir durum sergileyecek olan izleyicilerin 18. ODTÜ Sanat sergisinde 75 sanatçının, 75 eserine vereceği tepki, ilgi, kaçınma bu sergiyi daha da önemli kılmaktadır. Belli bir kültür seviyesine ulaşmış, hayatı yeni anlamlar üzerinden yaşayan insanlarla iletişime geçecek olan eserlerin onların da dünyasında yeni kapılar açacağı, estetik bakış açılarını değiştireceği ya da geliştireceği kesindir.

Sanat Eseri Satın Almak İçin Tıklayınız..

1956 yılında Ankara’da kurulan ODTÜ, bugün Dünya üniversiteler sıralamasında ilk yüz üniversite içinde yer alan tek Türk üniversitesidir. 5 fakültesi ve bu fakültelere bağlı 37 bölümü olan ODTÜ, bunların haricinde enstitüleri, meslek okulları, teknokenti, kütüphanesi, müzesi, doğal yaşam alanları, yurtları, spor merkezleri ile örnek bir üniversite olarak gösterilmektedir. Bilimsel çalışmaların yanı sıra Türkiye siyasi tarihinde önemli bir yeri olan ODTÜ teknik üniversite olmanın yanı sıra sanatı, kültür hayatını destekleyen yapısıyla da örnek teşkil etmektedir.

Yaşadığı çağın her türlü kavramlarını irdeleyip yorumlayan sanatçıların yapıtlarından oluşan ODTÜ Sanat sergisinin günümüz sanatının düşünsel ve gelişimsel durumunu ortaya koyması ve gençlere sanatı sevdirmek için sürekliliğini kaybetmeden bu yolda ilerlemesini sağlayan ekibi ve emeği geçenleri takdir etmek gerekiyor.

 

Denizhan Özer
Şubat 2017, İstanbul