3-FİZİK VAROLUŞUN EŞİK SINIRLARI (SANAT MANİFESTOM BÖLÜM-3)

 

Önceki bölümde yaptığım bir açıklamayı kısaca hatırlatmak isterim. “Eğer hiçliği değerlendiren varsa artık kastedilen mutlak hiçlik, hiçliğini yitirir; artık o hiçlikten bahsedilemez. Çünkü herhangi bir varoluştan sonra mutlak manada hiçlik, artık bu durumunu yitiriyor. En azından mutlak hiçlikten çıkıyor. Varlıkla ilişkilendiği için hiçlik, varlığın başlangıç sınırına eşik ya da zemin durumuna geçiyor.”

Aslında Tanrı dâhil hiçbir Var’ın olmadığı mutlak hiçlik durumunda mantıken herhangi bir Var’ın oluşumu mümkün değildir. Olamaz ve bahsedilmesi gerekmez. Ama artık bir şeyler var,  biz varız. Öyleyse hiçliği, yalnızca bizim evrenimiz ve fizik yasalarını referans alarak, karşılaştırarak değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü bizim evrenimizin adına “Bigbang” dediğimiz bir başlangıç noktası var. Eğer bir şeyin başlangıç noktası varsa akıl kesinlikle öncesini merak eder. İşte bu yüzden hiçliği, varoluşun hemen dış sınırında bir durum olarak değerlendireceğim ve sorgulayacağım. Haliyle de var oluşumuza Bigbang ile başlayacağım.

1920’li yıllarda Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından evrenin bir başlangıcı olduğuna ilişkin teori ortaya atılmış. Bu teori, 1929’da Edwin Hubble Galaksi kümeleri arasındaki uzaklık gitgide artmakta olduğunu tespit edince eğer uzaklaşıyorlarsa geriye doğru ölçümlendiğinde (gidildiğinde) bir başlama noktası olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç (Bigbang teorisi) çeşitli kanıtlarla desteklenmiştir.

Önceki bölümlerde söylediğim gibi çok uzun yıllardır bilimle yoğun ilgili biriyim. Bu sebeple akademik olmasa da fizikte sebep sonuç ilişkilerine iyi derecede aşınayım.  Onun için bir sanatçı olarak yapacağım varlık izahlarını mümkün olduğunca bilimsel gerçeklere dayandırarak yapacağım. Ancak önce bilimin ne olduğunun tanımını vermem gerekiyor.

“Bilim; evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim.” (TDK)

Kısaca bilim, deneysel ve matematiksel kanıtlarla ispat edilmiş sonuçlarla ilgilenir ve itibar eder. Bu bağlamda şimdi de ünlü Amerikalı astrofizikçi Neil deGrasse Tyson ve gökbilimci Donald Goldsmith’in yazdığı” Origins / Fourteen Billion Years  of Cosmic Evolution kitabından aslında neyin başladığının bilgisini aktarayım:

“Başlangıçta fizik vardı. “Fizik” madde, enerji, boşluk ve zamanın nasıl hareket ettiğini ve birbirleriyle olan ilişkilerini tanımlar. İçinde bulunduğumuz kozmik dramanın karakterleri arasındaki oyun tüm biyolojik ve kimyasal olguların altını çizer. Bu yüzden bizim için olmazsa olmaz her şey fizik kurallarıyla başlar ve bu kurallara dayanır.”  (Neil de Grasse Tyson and Donald Goldsmith. Kozmos. S. 21)

“Başlayan fizik kurallarıydı.” yani bilimdi diyor. Şimdi de fizik yasaları hakkında Amerikalı teorik fizikçi Richard Feynman’ın kitabından bilgiler aktarayım:

“Doğa olguları arasında gözle görülmeyen,  ancak analizci bir gözle bakıldığında fark edilebilen bir ritim ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritim ve düzenin ta kendisidir.” (Richard Feynman. Fizik yasaları üzerine. S.15)

“Yasalarımızın her biri oldukça karmaşık ve anlaşılması güç matematik içeren matematiksel ifadelerdir.” (Richard Feynman. a e S.48)

Kolayca anlaşılacağı gibi doğa yasaları tümüyle matematiksel kodlar üzerinedir. Kısaca bilimin tespit ettiği ve henüz bilmediği tüm doğa yasaları evrenin başlangıcıyla birlikte başlamıştır. Dolayısıyla da bilim, adına Bigbang dediğimiz varoluşla başlamış oluyor.

Burada sıkça “Bigbang den önce ne vardı?” sorusu gündeme getirilir. Bilim bunu da son  derece mantıklı bir şekilde izah eder. “Önce” sözcüğü zaman bildiren bir kelimedir. “Zaman ise Bigbang ile başlamıştır. Yani Bigbang’den önce zaman yoktu. Dolayısıyla zaman, henüz oluşmadığı için öncesinde ne vardı gibi zaman dilimi içeren sorular sorulamaz şeklinde cevaplar verirler. Bilimin eşik sınırı için vereceği cevap budur ve bilim literatürü bu eşiği geçmez.  Ancak bilimin verdiği bu cevap, kesinlikle doğru olmakla birlikte sorulan soruyu karşılamaz. Çünkü “Bigbang’den önce ne vardı?” sorusunda cevabı aranan şey,  başlangıcın öncesi veya sonrası değil başlayanın kendisidir. Kâinatın varoluşunun arkasındaki etken nedir? Ben, merak edilen bu soruyu cevaplamak için Bigbang ile başlayan evrenin temelindeki tek yapıtaşı olan enerjiden başlayacağım. Ve “Enerji, evrenin var eden sonsuz çeşitlilikler içeren fizik özelliğini, yasaları, fonksiyonları nasıl kazanmıştır?” sorgulamasıyla varlık yorumu yapacağım.

Bilim, yapısı itibarıyla sebep sonuç ilkesiyle hareket eder. Deneysel veya matematiksel olarak kanıtlanmış sonuçlara itibar eder. Öyle de olması gerekir. Ancak evrenin ilk aşamasındaki gelişimlerde öyle önemli eşikler vardır ki bir tanesinin olmaması hatta matematiksel oranlarının farklı olması halinde bile bugünkü evren var olamıyor. Dolayısıyla bilimsel ilkelerle hareket eden bilim insanları bu eşikleri ya “bilinmeyen bir nedenle” veya “nedenini bilmiyoruz” diyorlar. Bazıları da “akıllı tasarım” gibi doğaüstü bir güce bağlıyorlar. İşte ben varoluşla ilgili en önemli eşiklerden biri olan Termodinamiğin birinci yasasıyla başlayacağım. Önce bu yasa için literatürdeki tanımını vereyim:

“Termodinamiğin birinci yasası; enerjinin yoktan var olamayacağını ve yok edilemeyeceğini söyler”. (Richard E Muller. Şimdi, Zamanın fiziği. S.102.)

Termodinamiğin birinci yasası; enerjinin korunumu yasasıdır. Bu yasasının tanımı, izole bir sistemdeki toplam enerjinin değişmeyeceğini ifade eder.  Herkesçe bilinen izahı ise, “Enerji yoktan var edilemez ve yok edilemez, sadece bir halden, diğerine dönüşür.” şeklindedir. Bu yasaya göre tüm evren, miktarı sabit olan enerjiden meydana gelmiştir. En küçük, zerre parçacığından (kuantum) devasa yıldızlara kadar canlı, cansız var olan her şey yani tüm kainat enerjidir. Enerjinin miktarında hiçbir değişiklik olmadan farklı şekillere dönüşmesinden meydana gelmiştir. Bu yasadaki eşik dediğim ve çok önemli olan soru şudur;

Yoktan var edilemeyen ve yok edilemeyen enerjinin kendi var oluşu neye dayanır? Öyle ya! Tüm kâinatı oluşturan enerji, yoktan var edilemez ise kendisi nasıl var olmuştur?

Aslında literatürde bunun tam bir cevabı yoktur. Bilimin yapabildiği en makul izah Bigbang’in henüz başlamadığı enerjinin tekillik (singularity) dediği durumdur. Tekillik, enerjinin hiçbir potansiyel hareketinin ve fizik kanunlarının henüz başlamadığı haldeki durumudur. Ve de tüm kâinatı oluşacak olan enerji, sonsuz yoğunlukta ve atomik ölçekte küçüktür.  Ancak durumu ne olursa olsun evreni, bizi oluşturan bu enerjinin nasıl var olduğuna ilişkin bir bilgi yoktur. Yani enerji neyden meydana gelmiştir ve hangi etken sebep olmuştur bilinmiyor?

Enerji konusunda enteresan bir durum daha var. Eğer bilimsel, matematiksel kurallara göre mantık yürütürseniz, enerji, rastlantısal olarak var olamıyor! Gelecek bölümde devam edeceğim.